Kilo vermek çoğu kişinin gündemi ki bunda birçok neden var. Prof. Dr. Aslıhan Dönmez, diyet yapmasına rağmen kilo veremeyen veya kilo verdikten sonra hızlıca geri alanlar için bu durumun nedenlerini anlattı.
Kilo vermekte sorun yaşamak, diyete uyamamak bir hastalık mıdır?
Tek başına bir hastalık değildir. Ancak belli bir noktadan sonra psikiyatrik bir rahatsızlığa dönüşebilir. Buradaki kriterler neler? Her şeyden önce kilo ve görünümle ilgili takıntılı bir uğraş başlar. Yani kişi neredeyse “kendini nasıl hissettiğini” bile kilosuna endeksli hale getirir. Kilo verebildiği dönemler iyi hissedip veremediği veya aldığı dönemlerde kötü hisseder. Benlik saygısı dediğimiz kavram tamamen kiloya bağlı hale gelir.
Bir diğer kriter ise düşünsel olarak aşırı bir uğraş başlar. Yani “Bugün ne yiyeyim?”, “Çok mu yedim?”, “Nereden kısayım?” gibi sürekli kiloyla, yedikleriyle ve görüntüsüyle ilgili düşünsel anlamda aşırı bir uğraş başlar. Beslenme konusunda birtakım katı kurallar geliştirir. Kaloriyi kısıtlamak, belli bir besin grubunu kısmen veya tamamen beslenmenin dışına çıkarmak gibi.
Bir de davranışsal olarak da bu aşırı uğraşı görülüyorsa hastalıktan bahsedebiliriz. Ne gibi? Kişi aynada bedeni uzun uzun, eleştirel bir gözle inceleme başladıysa, fotoğrafları büyütüp nerede selülit veya yağlanma var diye bakmaya başladıysa, her gün neredeyse her öğünden sonra tartılır hale geldiyse, kendisini çevresindekilerin kilosu veya bedeniyle sık kıyaslamaya başladıysa… Bunun tam aksi durumlar da söz konusu tabii. Kilo alınca bedeni göstermek kaçınma, sürekli koyu renkli ve bol giyinme, sosyal ortamlardan kaçınma gibi. Özetle tüm bunların bir araya geldiği durumlarda artık bir yeme bozukluğunun olduğunu söyleyebiliriz.
İnsan neden yemeye dur diyemez?
Bu sanılanın aksine irade meselesi değildir. Birçok kilo vermeyen kişinin de bahanesidir “Ben iradesizim” cümlesi. Nasıl ki bağımlılıkta bunun iradeyle ilgili olmadığını biliyorsak kilo verememede de aynı durum söz konusu. Peki niye dur diyemez? İki temel nedeni vardır. Birincisi çok basit bir neden aslında: Çok açken yemeğe dur diyemeyiz. Burada diyet programlarına bir parantez açmakta fayda var. Çünkü bizi çok aç bırakan yeme programlarıdır ve bu nedenle sürdürülebilir değillerdir.
Belli bir süre kilo verdirebilir tabii ama ondan sonra iştahı daha çok açtığı için kilo almamıza neden olur. Yeryüzündeki en iştah açıcı şey açlıktır. Bu nedenle diyetler gerek gerçek açlık hissi gerekse kişinin üzerinde yarattığı baskı nedeniyle iştah açıcıdır. Gün içinde de çok aç kalmışsak yiyeceğe ulaştığımız anda kendimize dur diyememe ihtimali olur.
Bir diğer dur diyememe nedeni de bir süredir vücuttan gelen duyuları unutmaktır, yani açlık ve tokluk duyularını… Bunlar bizim bedenimizde, fabrika ayarlarımızda var. Nasıl ki diğer fizyolojik ihtiyaçlarımızı bedenimiz bize haber veriyorsa yeme ihtiyacını da haber verir. Eğer bu sinyallere bakmayı unuttuysak mesela sırf canımız istedi diye yiyorsak veya iş güç nedeniyle yemeği erteliyorsak bedenimizi dinlemeyi de unuttuk demek oluyor. Dolayısıyla açlık gibi tokluk sinyallerini de duymuyoruz.
Normal şartlarda midenin ⅓’ü dolduğunda tokluk sinyali geliyor. Tabii bu sinyale uygun yemeyi unuttuysak zamanla bu sinyaller de köreliyor. Dolayısıyla durmayı da unutuyoruz.
Peki kilo verememenin psikolojik açıdan nedenleri nelerdir?
Her şeyden önce duygusal yeme dediğimiz bir kavram var. Bu basitçe üzgün olunca (veya olumsuz duyguların etkisindeyken) yeme gibi algılanıyor ancak bunu çok daha ötesinde bir kavram. Aslında biz iki ihtiyacımızdan dolayı yemek yiyoruz. Birincisi fizyolojik ihtiyacımız yani yakıt depolarımızın azalmış olmasından kaynaklanan fiziksel ihtiyaç. İkincisi ise haz alma ihtiyacı. Hedonik bir ihtiyaç bu ve bu ihtiyaca psikolojik açlık diyebiliriz. Besinlerin beynimizdeki ödül yolağında dopamin artırdığını biliyoruz. Bu hazzın da nörobiyolojik bir mekanizma olduğunu söylemekte fayda var.
Özetle fizyolojik ihtiyaç dışındaki tüm yemeler duygusal yeme sayılır. Mesela annenizin sarmalarından bir tabak yiyip doymanıza rağmen bir tabak daha almanız duygusal yeme oluyor. Veya aç olmadığınız halde arkadaşınızla kahve içerken yanında bir de browni sipariş etmeniz de duygusal yeme. Bunu ne kadar çok yaparsak da o kadar çok kilo alıyoruz çünkü fizyolojik ihtiyaçtan fazlasını almış oluyoruz. Haliyle kilo veremeyen, verdikten sonra kilo alanların sorunu duygusal yeme. Obezitenin en sık görülen davranışsal nedeni ve hatta mide küçültme ameliyatları sonrası nükseden kilo alışların da nedeni bu zaten.
Duygusal yemenin tek kaynağı olumsuz / mutsuz duygular da değil. Mutluyken de ödül amaçlı yiyoruz. Bu da duygularımız ve yeme arasında güçlü bir duygusal ilişki olduğunu gösteriyor.
Bu duyguları nasıl kontrol edebiliriz?
Duyguları düzenlemenin psikoterapi anlamında yöntemleri var. Bilişsel davranışçı terapi, diyalektik davranışçı terapi, duygu düzenleme konusunda yardımcı tekniklere sahipler. Peki duygu düzenleme nasıl sağlanır? Öncelikle farkındalık gerekli. Yani duygusal yoğunluk yaşandığını fark etmek. Ardından yoğun duyguyu gevşetip sakinleşmek önemli. Çünkü duygusal beynimin çok fazla bağırıyorsa rasyonel beynimiz de devreye giremiyor. Dolayısıyla limbik sistemi gevşetmek önemli. Bu da nefes egzersiziyle bile mümkün.
Önce duygunun ismini koyalım. Şu anda ben ne hissediyorum? Sonrasında şunu soralım: Peki ben bu duyguyu neden hissediyorum?
Tüm bunları masaya yatırıp cevaplarını verdikten sonra ne kadar doğru olduklarını gözden geçirmek gerekiyor. Bir olaya aşırı duygusal bir tepki veriyorsak o olayı yorumlama biçimimizde bir problem var demektir. O düşünceye ve yorumlama biçimini yeniden gözden geçirip ona göre davranmak gerekli. Çünkü duyguyu düzenlemenin birçok davranışsal yöntemi var. Yemek de duyguyu düzenlemenin bir yöntemi ama işlevsel değil, yani kişiye zarar veriyor. O anda alkol veya madde kullanmak gibi anlık çözüm üretiyor. Aslında o duygunun altındaki nedeni saptamak gerekiyor.
Kilo veremeyen kişi hangi noktaya psikiyatriye başvurmalı?
Yukarıda saydıklarımız gerçekleştiyse yani kişinin benlik saygısı bu konuya endeksli hale geldiyse, tıkınma atağı başladıysa (hızlı ve kontrolsüzce yemek), kusma veya aşırı spor eğilimi varsa artık psikiyatrik bir yardım aşamasına gelinmiş demektir. Bunun dışında yoyo diyetçileri dediğimiz bir kitle var. Hayatı boyunca diyet yapmış, kilo vermiş, ardından kilo almış ve tekrar diyete başlamış. Bunun gibi 20 belki 30 kez bu döngüyü yaşamış kişilerin de psikiyatrik destek almalarının faydası olur.
Sosyal medyanın kilo verme veya verememe üzerinde bir etkisi var mı?
Kesinlikle etkisi oluyor. Birincisi yanlış diyetlerin yaygınlaşması nedeniyle etkisi oluyor. Yanlış diyetten kastım şok diyetler. Peki şok diyet nedir? Bir beslenme programı şu iki kriteri karşılıyorsa diyettir: 1- Ciddi bir kalori kısıtlamasına gidiliyorsa, 2- Belli bir besin grubunu kısmen veya tamamen beslenmenin dışına çıkarıyorsa… Ve şunu bilmelisiniz ki bu yapılmamalı! Diyetler 80’li 90’lı yılların modasıydı ve insanlar diyetle kilo verip daha sonra fazlasını geri aldılar.
Günümüzde diyeti sadece misal mezuniyet balosu veya öncesi hızlıca zayıflamak için uygulamak makul görülebilir. Bunlar dışında diyetler sürdürülebilir değildir ve her seferinde kişinin kilo vermesini daha da zorlaştırır. Çünkü her diyette vücudun ayarlarıyla oynar ve metabolizmayı yavaşlatırsınız. Kıtlık psikolojisine giriyor beden ve arada kıtlık yaşadığını düşünerek besin depolama üzerine kurmaya başlıyor sistemi ve her seferinde kendini rahat hissettiği kiloyu artırıyor. Bu nedenle 20’li yaşlarda 50 kiloya rahatça inebilirken 30’lu yaşlarda 55’in altına inmek imkansızlaşıyor diyet yapa yapa.
Sosyal medyanın tüm bunların dışında içerdiği başka bir risk daha var, o da zayıflığın özendirilmesi. Zayıflığın güzellikle bağdaştırılması, görünüşleri nedeniyle popülerlik kazanmış kişilerin fotoğraflarının ulaşılır olması ve insanların da bakıp “onun gibi olmalıyım” diye düşünmesi gibi nedenler söz konusu. Ancak haksız rekabet olduğunu görmüyor kimse. Sonuçta o popüler kişiler bu görünüm nedeniyle para kazanıyor, buna saatlerini harcıyor ve o fotoğraflar üzerinde oynanıyor.
Kaynaklar:
“Diyet yapan biri neden kilo vermekte sorun yaşar?” adlı makalemiz gibi diğer Sağlık Ajandası | Sağlık Haberleri için sosyal medya hesaplarımızı da takip edebilirsiniz: